TÜRK – AMERİKAN İLİŞKİLERİNDE OSMANLI DÖNEMİ
Amerikalılar Türklere dost mu düşman mı sorunsalı uzun geçmişi olan bir siyasi sorunsal başlığı olarak gündemimizde hep var olmuştur. Türk halkı yapılmış pek çok ankette ABD’ye güvenmediğini hep açık etmiştir. Neden sadece Ermeni meselesindeki tutumu veya NATO müttefikimiz olmasına rağmen PKK/PYD’ye çekinmeden destek vermesi mi? Esasında Amerika çok uzun yıllardır Türklere faydası olmamış, ancak zararı olmuş bir ülkedir. Amerika ile ilişkilerimizi çeşitli dönemlere ayırarak incelemek konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerini Osmanlı Dönemi, Kurtuluş Savaşı Yılları, Cumhuriyet İlk Dönemi, 2. Dünya Savaşı Sonrası, Kore Savaşı ve Kıbrıs Meselesi Dönemleri, 70’ler ve Kardeş Kavgaları Finansörü, Özal ile başlayan Amerikanın Türkiye’de Altın Çağı, PKK/PYD ekseninde Bir Müttefikin İhanetleri gibi adlarla dönemlere ayırarak incelemeyi planlıyorum. Bu ilk yazı konuyu en baştan alıyor, Osmanlının son dönemleri ile yeni kurulan Amerikanın ilk dönemlerinde başlayan ilişkilere genel bir bakış geliştiriyor.
Türklerin Amerika Birleşik Devletleri ilişkileri Osmanlı yıllarına kadar geriye uzanmaktadır. Amerika ile yeni kurulmuş Amerikan Devleti arasındaki ilk temas Osmanlı eyaletleri ile amerikanın bir deniz çatışması vesilesi ile olmuştur. 1795 yılında Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika Eyaletleri (Fas Sultanlığı, Cezayir, Tunus ve Trablusgarp) ABD’yi Trablusgarp ve Cezayir de yenmişler, eyalet gemileri Cezayir’de ABD bayrağını taşıyan gemiyi ele geçirmişlerdir. 1796 yılında Osmanlı Devleti Eyaletleri-ABD ile Trablus Antlaşması yapılmıştır. Osmanlı payitahtı meseleye müdahil olmuş, anlaşma yapılmasını istemesi üzerine anlaşma gereği Osmanlı eyaletlerinin haraçlarını alıp Amerikan gemilerini bırakması talimatını vermiştir. Böylece Amerikan gemileri Akdeniz’de serbest dolaşım karşılığı eyaletlerimiz üzerinden dolaylı olarak Osmanlıya haraç vermeye başlamıştır. Hem de yılda 2 milyon dolar! Bu vesileyle Amerika ile aramızda ticari ve siyasi ilişkiler başlamış, ancak amerika verdikleri haraçları bir türlü kabullenememişti. Amerika Devleti Osmanlının Kuzey Afrika eylatleri ile Berberi Savaşları denilen çatışmalardan sonra zaferler kazanıp Akdenize ilk Emperyalist adımını atmış oldu. Osmanlının yaşadığı bir facia Amerikayı daha da içimize sokmuştu. 1827 yılında İngilizler, Fransızlar ve Ruslar bir olup Navarin’de koca Osmanlı donanmasını yakarak yok etmişlerid. Böylesi facia daha önce 1573’de İnebahtı’da yaşanmış ama o zamanlar güçlü olan Osmanlı kısa sürede daha güçlü bir donanma hazırlamıştı. Ancak eski gücünde olmayan Osmanlı devleti bu kez bir ittifak arayışına girmek zorunda kalmış ve Amerika ile onlara verilen pek çok ticari imtiyazlar neticesinde ittifak kurmuştu. Amerika ile yapılan anlaşmada bulunan gizli bir madde ile Amerika Devleti İstanbul’da bir tersane yapma hakkı dahi kazanmıştı. Tüm bunlar Sultan 2. Mahmud zamanında başlamıştı, ancak zamanla Amerika Osmanlı topraklarında rahatça gezmeye hatta pamuk üretimi ve maden arama gibi faaliyetlere dahi başlamıştı. Akabinde Amerika ile Osmanlı 1862 yılında bir anlaşma daha imzalamışlar ve böylece ABD “En ziyade müsaadete mazhar ülke” hakkı kazanmıştı. Amerikadan milyonlarca dolarlık silahlar alınmaya başlanmış, ancak bunların kullanılmış eski silahlar oldukları iddiası krize neden olmuştu. Türkiye Devleti daha sonraları da gerek 2. Dünya Savaşı sonrası , gerek Kore Savaşı sonrası Amerika ile aynı kullanılmış silahlar satın alma krizlerini yaşamıştır. NATO ittifakı kapsamında güya silah veren Amerika elindeki kullanılmış vadesi dolmak üzere olan silahları Türkiye’ye vermişti. Amerika Devletinin, Osmanlı topraklarında bu rahatlığı sadece ticari faaliyetlerle sınırlı kalmamış misyonerlik faaliyetleri de yapmaya başlamıştı. O döneme ait verilere göre ABD 1886 yılına gelindiğinde Osmanlı topraklarında 35 adet kolej, 27 kız okulu olmak alt seviyelerle birlikte tam 508 adet kendi okulunu açmış. Sultan Abdülaziz’in o meşhur Amerikan Özgürlük Heykeli yapımına yüksek bir bağışta bulunduğunu dahi bugün Türkiye’de kaç kişi biliyor olabilir?
Amerika Devleti kurulduğu daha ilk yıllardan itibaren Osmanlı ile temasta olmuş, emperyalist kancalarını basiretsiz padişahlar sayesinde anadoluya atmıştı. Kurtuluş Savaşı yıllarına okurken karşılaştığımız Amerkan mandası meselesi ve Amerikancılar mevzuu hiç te öyle tesadüf değilmiş. Halide Edip, Rauf Orbay, Yunus Nadi, Adnan Adıvar gibi nice isimler kimi Amerikan kolejinden mezun olarak, kimi amerikan dolarların tadına bakarak Türk Kurtuluş Savaşının yörüngesini Amerikaya çevirmek için yoğun gayretler içerisinde olmuşlardır. Amerika çok önceden Türk topraklarına zehirini akıtmış, taraftarlarını bile kazanmış, tehlikeli planlar içerisindeydi.
Osmanlı sultanlarını ve aydınlarını ayartmış olan Amerikanın manda planı üzerinden emperyalist planlarını uygulaması yine de mümkün olamamıştı. Zira hiç hesapta olmayan bir oyun bozucu vardı; Mustafa Kemal ATATÜRK ! Evet, bazı kesimlerin “İngilizci” diyerek karalamaya çalıştığı o güneş gibi parlayan Türk’ün büyük lideri Amerikanın sinsi manda planlarını yırtıp atmıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün mandazılara verdiği cevap tarihe altın harflerle kazınmıştır.
“Biz azınlıkta kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz… Ya İstiklal, ya Ölüm!”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Av. Bülent DEMİRBAŞ