“Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman…”
Karagöz gölge oyunlarının bu çok bilinen repliği İYİ Parti genel başkanı Meral hanımın ülkeye yaşattığı siyasi kriz sonrasında geldi aklıma! Hepimizin bildiğini inandığım detayları tekrar ederek ne kendimi ne de okuyanları boğmayacağım, zira milletçe günlerdir tüm TV kanallarında saatlerce süren haber ve tartışmalar bombardımanına maruz kaldık. Hele görüşme trafiği, gidip gelmeler başımızı döndürdü. Nihayetinde masa tekrar toplandı ve Sayın Kılıçdaroğlu tüm muhaliflerin ortak Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etti. Bu vesileyle CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını tebrik ediyoruz!
Ülkede Cumhur İttifakına, bilhassa AKP hükümetine karşı çok ciddi boyutta bir muhalefet var. Toplum tek adam rejiminden de, tek adam rejiminin keyfi yönetim anlayışının beraberinde getirdiği baskıcı yönetim anlayışından da bıkmış durumdayken altılı masa önderliğinde yürütülen muhalefetin birliktelik hareketinden büyük beklentiler içerisine girmişti. Altılı masanın yaşadığı kriz ile İYİ Partinin masadan itildiğini iddia etmesinin temelinde CHP genel başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmaya hazırlandığı olmasıydı. Bu adaylığın sürpriz olmadığından ülkede sağır sultan bile haberdarken, İYİ Partinin masadan kalktıktan sonra sağa sola adaylık teklifleri uçurması, hele ki bunlardan birisinin de canlı yayında bir tartışma programında konuşurken temas kurulan ceza hukuku profesörü Ersan Şen hoca olması (her ne kadar Ersan hoca bu teklifi doğrulamasına rağmen parti genel merkezi adaylık için değil müzakere için davet ettik dese de) şaşkınlıkları daha da artırdı. Zira İYİ Parti adeta Sayın Kılıçdaroğlu dışında kim olursa olsun gibi bir hava estirerek muhalif kesimin ekseriyetinin tepkisini pek tabi olarak üzerine çekti.
Altılı masa bir yıldan uzun süredir yürüttüğü toplantı ve çalışmalarla topluma çeşitli mesajlar verdi. Bu masa tek adam rejimini değiştirmek için kurulmuştu, parlamenter siteme güçlendirilmiş bir şekilde dönmeyi arzuluyordu, başbakanlık yine gelecek Cumhurbaşkanı ise imza yetkisi ile masada oturan partilerin genel başkanları ile iş birliği halinde çalışacaktı, hulasa seçilecek Cumhurbaşkanının kim olacağından ziyade sisteme önem veriliyor, güçlü iş birliği ile çalışılacağı sinyalleri ile birlikte seçim sonrası daha özgürlükçü daha müreffeh bir Türkiye vaat ediliyordu. Sayın Meral Akşener’in sürekli seçilebilecek bir adayla seçime gitme mesajları ile İYİ Parti’nin kimi önde gelen isimlerinin de çeşitli platformlarda Kılıçdaroğlu ile seçimi kazanamayacakları yönündeki imaları nedenleriyle bu durum sürekli altılı masanın en zayıf noktası, yumuşak karnı olarak algılandı seçmenlerde.
İYİ Partinin Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlarını bu kadar abartması, bulunmaz Hint kumaşları muamelesi yapması doğru değildir. İmamoğlu ve Yavaş muhalif kesimlerce kaydı şartsız sevilen, nereye aday olurlarsa olsun sihirli bir dokunuşla seçilme kabiliyeti barındıran insanlar değildir. İmamoğlu muhalif kesimlerde de yer yer antipatik bulunmakta, Mansur Yavaş ise ülkücü geçmişine rağmen Cumhur İttifakına karşı olan her ülkücü kişi tarafından da sevilen bir kişi değildir. Onların İstanbul ve Ankara seçimlerindeki başarıları kıymetleri kendilerinden menkul olduğu için değil, tüm muhaliflerin Erdoğan’ı yenme arzu ve azimleri nedeniyle onlarda birleşmeleri nedeniyle olmuştur. Nasıl ki 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce’nin yüzde 30 üzerinde oy almış olması, yani CHP’nin parti olarak aldığı oydan fazla olması Erdoğan muhaliflerinin onda birleşmesi nedeniyle olmuşsa Yavaş ve İmamoğlu da bu cihetten başarı kazanmışlardı. Muharrem İnce’de bir keramet varsa buyursun şimdi de alsın o oyu eğer alabilecekse? Mümkün değil elbette!
İYİ Parti Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylık meselesini şahıslar üstüne indirgeyerek büyük bir taktik hata yapmıştır. Altılı masanın asıl gayesi tüm muhalifleri AKP’nin yozlaşmış ve baskıcı tek adam rejimine karşı birleştirmek üzerine kurulu sistemsel ve stratejik çaba üzerine kurulmalı, altılı masayı da bu yönde ivmelendirmeliydi. Ülkede bu kadar ciddi bir muhalefet oluşum varken Kılıçdaroğlu neden aday olmasın? Kendisi bir Muharrem İnce’den, bir İmamoğlu’ndan, bir Yavaş’tan kötü değil ki! Hatta yılların siyasi tecrübe ve birikimleri ile onlardan fazlası bile var!
Dağılan masaya tepki veren irade-i Millet İttifakı kurtarmıştır. Adına Millet İttifakı denilen altılı masanın dağılma tehlikesi yaşadığı sırada muhalif partilerin tabanları ciddi infial yaşamıştır. Hakarete varan ağır ithamları bir yana bırakırsan tabandaki öfken masanın yeniden toplanması yönünde kanalize oldu. Şu bir gerçek ki adı millet olan ittifakın bu ikinci kuruluşu, ölümden dönüşü muhalif kesimdeki milletimizin iradesi ve baskısı ile olmuştur. Uzun tartışma ve görüşme trafiğinden sonra Meral Hanım tekrar masaya döndü, Kılıçdaroğlu da altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı oldu. Ancak sözüm ona Meral hanımın ikna edilmesinde kullanıldığı iddia olunan şartlı durum, yani Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun seçim kazanılırsa Cumhurbaşkanı yardımcısı üzerine kurulması biraz eğreti duruyor. Altılı masanın seçimi kazanınca hem masanın genel başkanlarını hem de Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı yardımcısı yapacak olması rahmetli Kemal Sunal’ın Tosun Paşa filmindeki ünlü repliğini aklıma getirdi; “Sen de Paşasın, ben de Paşayım, herkes Paşa…(!)”
Gerilen sinirler, altılı masadaki partinin tabanları ve milletimiz günlerce sosyal medyada ağır hakaretlere varan öfkeler kustular, Cumhur İttifakı tabanı alabildiğine dalgasını geçti, altılı masa kaybettiği itibar ve güven nedeniyle belki de oy kaybına bile uğradı; hem de seçimlere sadece 2 ay kala yaşandı tüm bunlar. İnsanların zaten öküz altında buzağı aramak için her fırsatı kullandıkları gerçeğini Sayın Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı adaylık açıklamasını yaparken yanında bulunan Sayın Akşener’in yüz ifadesinin halen insanlarca sosyal medyada paylaşılıp çeşitli ve enteresan yorumlar yapmasına baktığımızda dahi görebiliyoruz. Hal böyleyken seçim sathı mahallinde olduğumuz şu sıralar mimikler de dâhil her şeye dikkat etmek gerekiyormuş demek ki!
Altılı masanın yaşadığı kriz aklıma ilk şu soruyu getirdi; ya muhalifler olur da seçimi kazandıktan sonra da kriz yaşar ayrışırlarsa imza yetkisi ile yürütmeyi vaat ettikleri sistemde Cumhurbaşkanı olacak kişi kriz anında hangi lidere bağlı veya sadık kalacak? Yazılacak, söylenecek çok şey var, ancak bir köşe yazısı bunun için elbette yeterli değil maalesef. İYİ Parti tarafından masa dağıtılırken millet 5’den büyük denilmesi, Sayın Akşener tarafından millet iradesi başka isimleri çağırıyor denmesi, ittifak partilerin tabanlarının birbirine hakarete varan ithamlara başlaması, sinirlerin gerilmesi, Cumhur İttifakının bunlar karşısında erken bir zafer havasına girmesi, HDP faktörü vs. gibi gelişmeler sonrası tekrar aynı noktaya gelinmesi hususlarında daha çok söylenecek şeyler var elbette. Her neyse, ben “teşbihte hata olmaz” diyerek bu hafta ki yazımı bir fıkra ile bitiriyorum. Teşbihte hata olmaz sözü “Yeri geldiği zaman çirkin, kaba bir benzetme ile anlatıma daha etkili bir hava verilmesi saygısızca bir davranış değildir, kimse bundan alınmamalıdır” anlamına gelir, o yüzden fıkrayı lütfen bu cihetle, yani kelimelere değil de barındırdığı asıl manaya bakarak okuyalım;
“Ağa ile marabası at arabasıyla kasabaya gidiyorlarmış. Yolda bir öbek sığır b*ku çıkmış karşılarına… Ağanın Muzipliği tutmuş, marabasına ‘‘Bu sığır b*kunu yersen, bu arabayı sana veririm” demiş. Köylü düşünmüş taşınmış ve b*ku zorlanarak da olsa yemiş ve at arabasının yeni sahibi olmuş. Köylüsünün b*ku yiyeceğini düşünmeyen ağanın yüz düşmüş, canı sıkılmış. Biraz gittikten sonra bir sığır b*ku öbeğiyle daha karşılaşmışlar. Ağanın pişman olduğunu fark eden köylü, ‘‘Ağam, bu pisliği yersen, arabayı sana geri veririm” teklifinde bulunmuş. Arabayı geri alma fırsatını yakalayan ağa, zorlanarak da olsa b*ku yemiş ve arabasını geri almış. Biraz gitmişler, köylü dönüp ağasına ‘‘Ağam, bu araba senindi, şimdi yine senin. Peki, biz bu b*ku neden yedik?” diye sormuş.”http://www.kirsehircigdem.com