LİYAKAT
LİYAKAT
Devlet babadır.
Adalet ve dengeyi gözeten baba. En işe yaramaz miskin evlatlarına ailenin servet ve sermayesini çarçur ettiren, ziyan etmelerine göz yuman! değil, en hayırlı aklı başında, çalışkan, zeki çocuğunu adam yerine koyan baba…
Fert olarak Devletin ve bu toprağın sevdalısı olmak için, bir bedel ödemek, bir takım şartları yerine getirmek ve bunun bir görev olduğu idraki içinde bulunmak lâzım. İşte bu konularda ne yapmalı, nasıl yaşamalı, neleri görmeli, nelere dikkat etmeli…
Örneğin gelir eşitsizliği ülkemde kara mizah halini almış durumda. Bu karışıklığın nedenini ekonomistlere bir sorun bakalım söyleyebilecekler mi? Sorunun cevabı varsa niye düzeltilmiyor. Bilemiyorum.
Elbette her şeye rağmen, bulunduğumuz şartların güçlüklerine ve önümüze konulan bütün engellere rağmen hepsini bir bir aşacağız; çünkü bu vatan bizim! Bu vatan sevgisi ve sevdası, sonunda bizi aydınlık günlere ulaştıracak, sözde aydın, siyasetçi ve bilim adamları, eninde sonunda bu milletin ve ülkenin tarihinde kara bir sayfa halinde kalacaklardır.
Netice itibariyle, değerlilik, iş bilmek ve ehli olmak ile ilgili bir örnek ;
“Gazneli Sultan Mahmud’un Ayaz isimli bir kölesi vardır. Köle, pratik zekası, çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile kısa zamanda padişahın sevgisini ve taktirini kazanmış ve padişahın en yakın arkadaşı olmuştur. Mahmud’un etrafındaki beyler onun Ayaz’a bu kadar değer vermesini çekemezler. Vaktiyle köle olarak saraya gelmiş, sıradan bir insanın sultanın yanında böylesine itibarlı olmasını, sultanın ona çok yüksek maaş ödemesinin sebeplerini Gazneli Mahmud’a sorarlar. Gazneli Mahmud, ‘ben size neden böyle olduğunu göstereyim’ der.
Bu beyler otuz kişidir. Sultan hepsini yanına alır, avlanmak üzere dağlara çıkarır. O sırada uzakta bir kervanın geçtiğini görürler. Gazneli Mahmud beylerden birisine.
Bey gider gelir ‘Kervan Rey şehrinden geliyor’ der. Padişah ‘Peki nereye gidiyormuş?’ deyince, bey cevap veremez. Bir başka beye ‘Git sen sor, nereye gidiyormuş?’ der. O da gider gelir; ‘Yemen’e gidiyormuş ‘ der. Padişah ‘Kervanın yükü neymiş?’ diye sorunca o da cevap veremez. Başka bir beye ‘Hadi sen de yükü neymiş onu öğren’ deyince, bey yine gider gelir ve cevap verir. ‘Her cins mal var, fakat çoğu Rey kaseleri’ deyince; ‘Kervan Rey’den ne zaman çıkmış ‘diye, sorar. Bey cevap veremez. Böylece otuz beyin hepsi aciz ve noksan çıkar.
Bunun üzerine Gazneli Mahmud beylere der ki: ‘Ben bir gün tek başıma Ayaz’ı sınadım, şu kervan nereden geliyor git anla dedim . Gitti hepsini sorup öğrenmiş. Benim emrim olmadan kervanın bütün ahvalini, olduğu gibi bir bir anlattı. Sizin otuz defada öğrendiğinizin tümünü o bir seferde öğrenip geldi’ demiş”
Böyle hikayeleri severim. Çünkü sonunu nereye çeksen oraya bağlarsın.