Uğur Utku Atak
Sabah oldu bak. Yine güneş doğuyor. Şimdi her yeri aydınlatıp ısıtacak. Geçen zaman içerisinde öğleni, ikindiyi yaşayacağız ve güneş doğduğu gibi kızıllığa bürünüp batacak. Ardından akşam olacak sonra gece olacak. Gecenin sonunda yeniden sabah olacak. Her iki güneşin doğuşu arasında geçen zaman bize bir günü ifade ediyor. Gün 365 kere doğduğunda ise bir yılı geride bırakıyoruz. Yıllar, yüzyıllar geçti dünya var oldu, olalı. Öyle değil mi?
Geçen bir yılı kendi içerisinde ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış diye mevsimlerle ifade ediyoruz. Bu mevsimlerin oluşumu ise güneşin 23,5 derece eğik olduğundan meydana geliyor. Muhteşem bir döngü, bu döngüyü hayatımızın birçok alanında görüyoruz aslında değil mi? Hatta bu döngü bizi her nedense hiç mi hiç şaşırtmıyor. Her yönüyle bize olağan geliyor. Aslında olağanüstü bir denge söz konusu burada, olağanüstü bir denge hayatımızın tam ortasında gerçekleşiyor. Hem de şu kısacık hayatımızda. Dünyanın ve kâinatın yaşını düşününce gerçekten mini minnacık geliyor, insan hayatı değil mi? İnsanoğlu da bu dengenin bir parçası bir taraftan doğuyor, bir taraftan ölüyor. Bütün canlı varlıklarda da bu durum böyle. Cansız varlıklarda zaman içerisinde aşınıyor. Onunda bir ömrü var aslında. Güneşte bir gün tamamen solacak. Ve kâinatın sonu gelecek.
Dünya üzerindeki yaşam bir mucizedir. Öyle bir mucize ki insan aklının yetemeyeceği kadar ilginç ve bir o kadarda güzeldir. Dünya üzerindeki varlıklar. İnsanlar, hayvanlar, kuşlar, böcekler, bitkiler, mikroorganizmalar ve cansız varlıklar var. Dağlar, tepeler, mağaralar, ırmaklar denizler ve de göller daha neler neler var.
İnsanoğlunun kendi içinde bile iskelet sistemi, kas sistemi, sinir sistemi gibi sistemler var. Bu arada hayat sıvımız kanı da unutmamak gerek. Nefes ile başlayan, sindirim sistemiyle enerjiye dönüşen, filtreleme sitemiyle temizlenen vücudumuz var. Sinir sistemimizde vücudun tehlikelere karşı istihbarat sistemidir. Solunum sistemi ağız, burun, akciğerler ve hatta derimiz vasıtasıyla yapıyoruz. Sindirim sistemi ise ağız, dişler, mide bağırsaklar var. Sinir sistemimizde ise elimize iğne batsa haberimiz olduğu beş duyumuzun her an aktif olan mucizevî bir istihbarat sistemimiz var. Beynimiz, omurilik sistemimiz, olayı hisseden beyne gönderen sinir sistemimiz var. Görme, tat alma, duyma, koklama, dokunma duyumuz var. Hatta altıncı hissi de buna eklemek yerine göre doğru olacaktır. Bize yön veren ruhumuz. Akciğerler, böbrekler, karaciğer, bademcik, cildimiz ise birer filtredir. Daha niceleri var. İmmünolojik sistem vs.
Hayvanlarda kendi başına bir mucizedir. Karada, havada, suda ve denizde yaşayan bir sürü canlı. Hem karada hem de denizde yaşayan canlılarda var elbet. Denizin içerisinde bulunan bitkiler, yosunlar, akla hayale gelmeyen birçok canlıyı barındırıyor.
İster denizde ister karada olsun bütün canlıların yaşamasını sağlayan besin zinciri, havanın yanı sıra birde su var tabii ki bunu sağlaması için dünya çevresine özenle yerleştirilmiş bir atmosfer. Havanın ve suyun oluşumu, hava ve suyun mucizevî dönüşümü var. Ağaçlar, bulutlar, göller, denizler hatta okyanuslar. Oksijen üreten algler ve ağaçlar.
Karada bulunan toprağın, kayanın, madenlerin dünya üzerindeki inanılmaz fonksiyonlarını saymakla bitiremeyiz. Hatta yediğimiz her şeyin kaynağı olan tohumlar. Her biri ayrı bir sırdır. Daha aklımıza gelmeyen değinmediğim bir sürü şey var.
Aslında hepsinin yaşamımız bu mucizevî birlikteliğe bağlı. Havayı veya suyu hayatımızdan çekersek veya besinleri hayatımızdan alırsak inanın yaşamamız mümkün değil. Biz insanoğlu ile beraber canlı varlıkların hiç biride yaşayamaz. İnanılmaz derecede mucizevî bir kâinatta yaşıyoruz. Evet, sadece dünya ile sınırlı değil, bu mucize. Kâinatın içinde dünyamız ancak bir nokta kadar. Dünyamızın içinde bulunduğu Samanyolu sistemi gibi sayısız sistemler var.
Dünyamız konumu itibariyle öyle bir yerdeki güneş sistemi içinde 2. Sırada Venüs gezegenin konumunda olsaydık güneşe yakın olacak +150 ila +200 derecede bir an bile yaşama şansımız olmazdı. Çünkü yanardık. Keza 3. Gezegen yerine dördüncü gezegen olarak Marsın yerinde olsaydık. -150 veya -200 derecede yaşayamazdık. O zamanda donardık. Şu an bulunduğumuz yer yaşamasal anlamda mükemmel bir noktadır. Ve güneş sistemi içinde hiçbir gezegende olmayan soluduğumuz havanın kaynağı olan atmosfer bizim dünyamızı şefkatle sarıyor. Sizce bu tesadüf olabilir mi? Elbette ki hayır!
Az önce anlattığım büyüklüklerin tam aksine bir durum da söz konusu aslında. İnanılmaz bir küçüklük gözle göremediğimiz bir dünya. Vücut sistemiz içinde bulunan hücreler. Onların yapı taşları ayrıca içimizde yaşayan mikroplar, virüsler, mantarlar ve daha niceleri. Bunlar hayvanlarda var. Bitkilerde de başka sistemler başka başka mucizeler var tabii ki.
Bütün bu anlattıklarım kendi kendine hareket edecek kabiliyette bir şey olamaz. Bu yaşadıklarımızın hiçbiri tesadüfen bir arada olamaz. Mutlaka bu sistemi harekete geçiren aklımızın almadığı kadar inanılmaz bir mucize olan Allah’tan başkası olamaz. Tabiatın mükemmel bir şekilde işlemesini sağlayan yüce Allah’ın koyduğu bir kanunu var.
Beynim bana bu yazıyı yazmamı emrediyorsa bu benim kabiliyetimdir. Ancak bende bu yazıyı yazmamda kabiliyetimi de bana bu aklı ve canı veren yüce Allah’tan alıyorum. Yoksa ben dâhil hiçbir insan yazı yazmayı boş verin elini bile kaldıramaz. Bu bana yüce Allah’ımızın bir lütfüdür. Sizlere ne gibi lütuflar verdi kim bilir? Düşünme, konuşma, elimizi kullanabilme yeteneğimiz en önemlilerinden birkaçı sadece. Kâinata bu düzeni harekete geçirme emrini verende Allah’tır. Daha ötesi yok, berisi de.
Tesadüf diye bir şey olamaz. Tesadüf olduğunu düşünüyorsanız bu yazının tamamını kelimelere ayırın ve yere saçın ve tesadüfen kelimeleri yan yana dizin bakalım aynı yazı ortaya çıkacak mı? Tabii ki hayır!
Yaşadığımız hayat, dünya, bitkiler, hayvanlar, güneş, atmosfer, dünyanın konumu, en küçük yapı taşı olan atom, elementler, bileşikler kâinatın tamamına kadar hepsi birer mucizedir. Tabiat olayları yağmur, kar, sis, rüzgâr, depremler, seller daha neler neler var. Bunların hepsi birer mucizedir. Bu mucizenin adı da Allah’tan başkası olamaz. Bu dünyadan sonraki yaşamda var ama aklımız almıyor değil mi? Bunların hiçbiri tesadüf değil. Hatta bu dünyadan sonra öteki dünya da var. Ve bu bize peygamberler ve kitaplarıyla tebliğ edilmiştir. Hatta son peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Mustafa ve yüce kitabımız Kuran-ı Kerim mucizedir.
Çevrenize bakarsanız sizde görüyorsunuz bu mucizeleri zaten. Bakın çevrenize benim dile getirmediğim mucizeleri de siz görün. Ne kadar ileri görüşlü olup ileriyi görseniz de ufuktan ötesini göremezsiniz. Hatta bazen burnumuzun ucundakini bile göremeyiz. Yanımızda konuşulanı dahi duyamayız. Sonuç olarak insanoğlunun erişebileceği noktada sınırlıdır. Hal böyleyken hiçbir şey tesadüf olamaz.
Biz insanoğluna yaşamımız için bahşettiği mucizelerle dolu kâinatımızın sahibi olan yüce Allah’ımıza binlerce şükürler olsun âmin.
Hayırlı ramazanlar…