‘KORUDA SÖYLENEN’

2 Ağustos 2023
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
2630 defa okundu.
<strong>‘KORUDA SÖYLENEN’</strong>

Kitaplar… Her çeşit, her konuda nice kitaplar vardır. Kimi roman, kimi siyaset, kimi tarih veya felsefe okur. Bende yıllardır daha çok tarih, siyaset ve mitoloji üzerine okurum. O kadar çok okunacak kitaplar vardır ki zamanla daha seçici olur, alanının en iyi olanlarını okumayı yeğler, muhtelif nedenlerle para akıtılarak şişirilmiş reklamlarla kendinden bahsettiren kitapları değil de derinlik ve etki gücü nedeniyle gündemde olmayı hak etmiş kitapları tercih edersiniz. Herkes medeniyetler çatışmasını tartışırken kaynağından Huntington’u okumak, tarih bilinci konusunda Toynbee okumak, insanın tarihsel diyalektiği artık bitiyor mu dediklerinde Fukuyama okumak yahut da herkes kulaktan dolma bilgilerle ahkâm keserken bir kenarda Kuran mealini ve tefsirini okumak gerektiğini anlarsınız. Hangi konuda olursa olsun, ne kadar karmaşık olursa olsun kitapları sonunda çözer, bilgiyi kaynağından kana kana içmenin hazzını yaşarsınız. Ancak bir tarz var ki bazen çözmek de, anlamak da kolay olmaz. O da şiirlerdir. Hele ki öyle şiirler vardır ki zamanın ve mekânın ötesinde olurlar. Şiir yazabilmek de, şiir okuyabilmek de sadece yana gelmiş harflerin oluşturduğukelimeleri ilk bakıştaki manasıyla okuyarak mümkün değildir. Şiir daha başka içsel yetenekler ve bambaşka bir ‘ruhsal’ göz gerektirir. Aynı cümle üzerinden dümdüz kaç kez okuyarak geçseniz de ruhunuzla okumadan olması gereken manalar dünyansın derinliğine inemezsiniz. Yani yazar olmakla şair olmak asla aynı şey değildir.

Kırşehir’e ozanlar diyarı deriz, ancak öyle çok seçkin yazarlar da çıkarıyoruz ki, yazın dünyasında da ilimize yazarlar ve şairler diyarı denmesi gerektiğine inanıyorum. Bu yazıda ilimizin esasında önemli bir değeri olduğuna inandığım, edebiyat dünyasında çok tanınan ve ilimizde de daha yakından tanınması gerektiğine inandığım, şair ve yazar Soner Demirbaş’ın son okuduğum ve çok etkilendiğim ‘koruda söylenen’ adıylayayınlanan son şiir kitabından bahsedeceğim. Önce ve kısaca kimdir Soner Demirbaş? Şiirleri ve düz yazıları çeşitli seçkin edebiyat dergilerinde yayımlanan, bugüne kadar da yedi kitabı basılan Soner Demirbaş, “Ay Doğarken Nar” adlı şiiriyle Beşparmak dergisinin açtığı yarışmada 2003 Şiir Birincilik ödülünü almıştır. Daha sonra arka arkaya ödüller almaya devam etmiştir. Seyir Defteri adlı kitap dosyası ile 2004 Homeros Şiir Ödülünü ve Pen Yazarlar Derneği Özel Ödülünü alan ve aynı zamanda Edebiyatçılar Derneği üyesi de olan Soner Demirbaş 2018 yılında Arif Baş şiir ödülü, geçtiğimiz yıllarda da önce ‘Homeros şiir ödülleri’ sonra da ‘Homeros edebiyat ödülleri’ yarışmasını birincilikle kazanmıştır. Türkiye’de pek çok şiir programlarına katılmış, şiir ve edebiyat dünyasında adından sıkça bahsettirmiştir. Çıkarmış olduğu Kırşehir Express adlı gazete ile de ilimizin gündemini gazeteci olarak uzun yıllardır takip etmiştir.

Daha önceki tüm kitaplarını derin bir haz ile okuduğumdan merakla beklenen son çıkan ‘koruda söylenen’ adlı şiir kitabını okumaya da aynı heyecanla başladım. Bu son kitabında çıtanın daha da yükseldiğini gördüm. Şair geçen yıllar içerisinde heybesini daha da doldurmuş, malzemelerini daha bir ustalıkla işlemiş. Mevlana’nın meşhur “hamdım piştim yandım” sözünün bu şiirler de adeta anlam bulduğunu hissettim. Derinlik daha da artarken, şairin duygu doygunluğu üst seviyeye gelmiş. Ancak burada önemli olan husus tüm bu bahse konu duygularıokuyucuya da verebilmekti. İşte şair bunu adeta harfleri nakış nakış dokuyarak ince bir işçilik ile ortaya koyarak başarmış.

“… silginin adının silgi olması gibi

Kalemin de adı yazgı olmalıydı diyor

Kılı kırk yararak ilerleyen şiir…” (sayfa 19)

Soner Demirbaş şiirlerinde ustalıkla dokuduğu sanatsal ve tinsel dokunuşları yanında bizatihi hayatın içinden de bizlere fısıldamaktadır. Kimi zaman çocukluğundan, kimi zaman sokaktan kimi zaman gittiği diyarlardan sırlar çözümlemekte ve şiirleri ile bizlere seslenmeye çalışmakta, bizleri ellerimizden tutarak farklı diyarlara ve hislere davet etmektedir.

“… bu dağlar bu otlar ve bu sular alıyor nefesini

bu yollar usul usul kıyısına çekiyor boz bir kenti 

aslında söylenen ötesi değil hayatın berisi…” (sayfa 34)

Şairler duygu yüklü insanlardır, heybesinde olanlardan daha fazlasını taşırlar, zira görünenden daha da çoktur esasında görünmeyen yükleri… Evet, kimi yük omuzlarına kimisi de sırtlarına ağır basar ancak asıl ağırlık yüreklerindedir… Durmadan ilmek gibi işlerler üzerindeki yükleri hafifletmek için ancak azalmak şöyle dursun her yeni şiir yeni yolcularınıbindirir sırtlarına. Aşk acısı ile mutlu olan, bu yüzden acıyı sürekli harlayan Yunus gibi, derdi esasında aşk coşkusu ile var olabilmek olan ve Fadime, Elif, Esme, Ayşe, Kamer, Döne, Meryem gibi kişileri kendine bu gayeyle aşk bahanesi edinen Karacaoğlan gibi, yahut da Leyla’nın peşinde zulümler çekerken varoluşunu kabullenen Mecnun gibi örnekleri hatırladığımızda şairleri mesut eden sırtlarında acı veren yüklerinin olmasıdır diye düşünüyor insan. Koruda söylenen şiir kitabının satır aralarına serpiştirilmiş gördüm nice hüznü de kederi de! Kimi çocukluktan baki kalmış, kimi sokaktaki insanlardan derlenmiş. Ancak öyle bir şiir var ki okudum, okudum tekrar okudum. Şair ‘Anne’ adlı şiirinde duygularını öyle ustaca ifade etmiş ki, sevgi ve özlemini adeta sararmış fotoğraflar ve film şeritlerini kelimeleriyle ilmek ilmek nakış gibi işleyerek her bir yürek atımı arasına ekin ekercesine serpiştirmiş. O tohumlar ki artık sizde yetişmeye devam edecekler…

“… ceviz ağacının altından süpürüp topladığın yaprak 

gazel saf yokluk içinde biriken kelimeleriymiş hayatın

şahmanın özünü sabırla çiğneyerek ağzında 

sakız yapıp uzatan anayurdumdun anne…” (sayfa 75)

Anne sevgisi ve özlemini satırlarında bir yürek sesi gibi işleyen şair her satırda sizi de alıp götürmeyi ustaca başarıyor, siz de onuna birlikte “bahçemize diktiğin o ağacın dalı olsam anne” demekten kendinizi alamıyorsunuz. Hele ki şiirin son satırlarında nefes almayı unuttuğumu far ediyorum;

“toprağa karışınca insan rüyaları da karışır mı toprağa anne 

sen gidince rüyaların bende kaldı anne…” (sayfa 76)

Şair ve yazar Soner Demirbaş’ın son kitabını tam bir tinsel haz ile bitirdiğimi hissettim, tekrar tekrar okumak için sözleşip kitabı kitaplığa koyarken. Kitap sanatsal ve edebi açılardan gerçekten çok başarılı, içeriği ile ise çok dolu olmuş. Kendisini bu muazzam şiir kitabı için yürekten tebrik ediyor, sizleri deşairimizin şiirleri ile tanışmaya davet ediyorum. Kitap okuyan, şiir okuyan, sanat ve edebiyata az çok ilgi duyan herkesin bu kitabı çok seveceklerine yürekten inanıyorum.

“Şiir denince…

Damağınızda tadını 

Dimağınızda adını dokumalı,

Söz söylememiş, dil dememiş 

En berrak halleriyle dizilmiş harfleriyle…” (BD)

YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN