Guguk kuşu, her sabah;
“Bir güzele bir çirkin.
Bir iyiye bir kötü “diye ötermiş.
Sadece yılda bir kez “Bir güzele bir güzel, bir iyiye bir iyi” dermiş.
Hızır ile İlyas iki iyi insanın yılda bir kez buluşması ile bahar güzelliğini yaşadığımız gibi…
Hızır, bütün ümit ve olanakların tükendiği, çarelerin sona erdiği durumlarda yardıma çağrılan ve çağırıldığında da mutlaka geleceğine inanılan, sonsuz güce sahip bir kurtarıcıdır. Halkın, “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.” sözü buradan kaynaklanır.
Her gününüz Hıdrellez bereketinde olsun dileklerimizle konumuza devam edelim.
Kendi yörüngesinde dönen cisimler dışında da bir hayat var ve bu döngü zıtlığı (kötü-iyi, çirkin-güzel) Dünya kurulalı beri devam ediyor.
Teklikte çokluk, çoklukta teklik… Yunus Emre böyle özetlemiş…
“Biz” içinde “ben” olacağız… demiş.
Hayat tüm gerçekliğiyle ortada duruyor. Zamanı, koşulları, değişkenleri nazara alarak olgu ve olayları değerlendirebilenler doğru analiz yapabiliyor, bulunduğu yere ve menfaatine göre sonuç çıkarabiliyor.
Yani ifadesi şu ki birbirinin aynı olan fotokopi insanı olmayın. İnsanları birleştiren, bir araya getiren ve üreten şeyin gerçekte uyumsuzluk olduğunu söylüyor, bilgeler…
Hasan Ali Yücel usta da böyle…
Yörüngesinin bilincinde olmayan insan bu dünyanın kötülüğüdür…
Cahilliğin tanımı da bu cümle içinde aranmalıdır.
Kendini tanımaktan,
Kendi içine yolculuk etmekten kaçınan,
“Kendini bil” diyen öğretiye kulak kabartmayan,
Kendini yöneten birey olmaktan ve öğrenmekten korkan insandır, cahil insan…
Onun tek derdi, kendi kişisel çıkarlarının korunmasıdır.
Farkında mısınız?
Birbirinin giderek aynısı olan ve birbirinden giderek kopmaya başlayan iki taraf-gil topluluk olmaya doğru gidiyoruz.
Anlamamız ve kabul etmemiz gereken şey, çatışmanın olması gerektiğidir. Bu, doğanın istediğidir ve doğadaki her şey çatışma halindedir. Çatışma; ruhun hayatta kalmaya, ihtiyaçlarını karşılamaya ve bütünleşmeye çalıştığının bir işaretidir…
Ülkenin geneline yansıyan iki kutuplu anlayışın ayrıştıran ötekileştiren ve kendinden olmayanları görmezden gelip yok sayan kesimlerin dışında kalmayı başarmış daha fazla sayıda insanımızın olmasını isterdim. Toplumun geneline etki edebilecek güçte ve pekçok hususta yön verebilir olmalarını arzulardım. Birbirini yabancı ve yok saydığı dilin tercih edildiğine şahit oluyorum. Düşman görmek yerine birbirinden farklı olmanın ve düşünmenin zenginlik olduğunun idrakine varabildiğimizde ülke ve topluma gerçek, kalıcı bir nitelik kazandırabiliriz. Aksi takdirde ister bireyler ister ülke olarak dünyada saygın bir yer / konum tayin edebilmemiz zor görünüyor.
Evlilik ve ikili ilişkilerde buna dahil ! Anlamamız ve kabul etmemiz gereken şey, çatışmanın olması gerektiğidir. Bu, doğanın istediğidir ve doğadaki her şey çatışma halindedir. Çatışma; ruhun hayatta kalmaya, ihtiyaçlarını karşılamaya ve bütünleşmeye çalıştığının bir işaretidir…
Çatışma olacak ve de bizler çatışmadan doğacak olan durum ve sonuçları iyi tahlil ederek algılayabildiğimizde! bizden farklı düşüncedeki hinlikler dışında(bozguncu-tahripkar-
Uçlarda olmayan) çatışma ve tartışma yaşadığımız insanların varlığının önemini, gerekliliğini, nedenlerini de kavramış oluruz.