Malum Türkiye’de hukuk son 10 yılın en çok konuşulan konularından biri. Eskiden Kemalist ideolojinin, sonra da FETÖ’nün vesayetine giren hukuk resmen yerle bir edildi. Hukukun h’sinden anlamayanların hep birlikte “Türkiye’de adalet kayboldu” diye ağlamaları da boşunadır.
Son iki yıldır Türkiye Cumhuriyeti, FETÖ’ye hukuki yollarla hesap soruyor. Birtakım soruşturmalardan memnun olmayan bazıları, çeşitli kılıflarla işi sulandırmaya çalışıyorlar. Geçen ay vizyona giren ve çokça tartışılan Steven Spielberg’in son filmi Casuslar Köprüsü bir yanda Soğuk Savaş’ın kesif taraflarını gösterirken bir yandan da hukuk nosyonunu tartışmaya açtı.
Nürnberg davalarında avukatlık yapmış olan James Donovan, 1957’de Komünist casus Rudolf Abel’i savunmakla görevlendirilir. Tabii Soğuk Savaş’ın hararetli yaşandığı dönemde bir casusu savunmak kolay değildir. Aslında filmi izlediğinizde James Donovan dahil herkes Abel’in suçlu olduğuna kanidir. Sadece herkes cezası ne olacak diye merak etmektedir.
Bizdeki bazı kalemler bu filmin hukukun ne kadar gerekli olduğunu, en suçlu gibi görünen birinin dahi savunulması gerektiğinin altını çizdiğini söylediler. Bence de öyle ama başka şeyler de var. Bir kere Abel’in suçlu olduğu baştan kabullenildiği için yargılamalar gösterişten ibaret. Bir sahnede avukat James Donovan, hakimin evine gidiyor ve Abel’in idam edilmemesini istiyor. Donovan, “Abel bize ileride lazım olabilir Sayın Hakim. Elimizde kalması Sovyetlere karşı bir koz olur” diyerek cezasının müebbete çevrilmesini istiyor. Ve hakim de tamamen siyasi bir karar alıyor.
Düşünsenize bizde bir avukat gidecek hakime ve ‘bunu idama mahkum etmeyin, canlısı işimize daha çok yarar’ diyecek. Kıyamet kopar. Avukat nasıl olur da hakimle karardan önce konuşur diye feryat figan ederler. Nitekim Abel daha sonra Sovyetlere esir düşen U2 casus uçağı pilotu Gary Powers ve Amerikalı ekonomi öğrencisi Frederic Pryor ile takas edilmek için kullanılacaktır.
Ortada hukuk olmadığı gibi siyasi bir karar var. Herkesin güya alkışladığı tam da bu. Ayrıca filmde KGB’nin işkenceci, Sovyetlerin insanlıktan nasibini almamış gibi gösterildiği ve tamamen Amerikan perspektifinin yansıtıldığı bölümler de cabası. Amerika’nın tabii ki daha şeffaf olduğu yönündeki görüşlere ben de katılıyorum.
Ha, filmde hamaset için avukat James Donovan bazı baskılara maruz kalır. Evine ateş edilir. Biraz taciz edilir. Son kertede filmin ne dediğine bakalım. Komünist casus kötüdür. ABD’nin işine dirisi mi, ölüsü mü yarayacaktır? Tartışma bu. Bu filmin anlattığı hukuku çok beğenenlere bir önerim var. Aynı hukuk sistemi bizde de geçerli olsun. Var mısınız?
Film birçok açıdan çok başarılı. Oyunculuklar, senaryo, kurgu, yönetmenliğe söylenecek söz yok. Mutlaka izlenilmesi gerekiyor. Ama filmi bir bütün olarak görmek ve resmin bütünü analiz etmek lazım.
Hasan Karakaya Abi!
Çarşambayı perşembeye bağlayan gece 2’de Hasan Karakaya Abi’nin ölüm haberini aldım. Önce inanamadım ve şok yaşadım. Hemen Arabistan’daki Ersoy Dede’yi aradım ve olayı sordum. Ersoy “Maalesef Hasan Abi’yi kaybettik” dedi. Resmen yıkıldım.
Daha iki hafta önce ahaber’de program öncesi uzun uzun sohbet etmiştik. Program bitişinde saat gece 12 olduğunda Hasan Abi gazeteye gidiyorum dedi. Mutlaka akşamları dışarıda değilse gazeteye uğrar öyle eve giderdi. Bizim tarafın medyasında nadir görülen cesarette bir adamdı. En kötü anlarda dik durmuş biriydi. Kendine has bir tarzı vardı.
Allah başta eşi Aysel Abla olmak üzere, çocuklarına ve yakınlarına sabırlar versin. Mekanı cennet olsun.