Kırşehirli hemşehrimiz eski futbolcu Cem Can, ulusal yayın yapan Transfer Merkezinin bu haftaki konuğu oldu. Gençlerbirliği, Ankaragücü, İstanbulspor, Kayserispor, Erciyesspor ve Sivasspor formalarıyla tam 348 Süper Lig maçına çıkan Cem Can. 2015-16 sezonu sonunda futbolu bırakan Cem Can, Spor Muhabiri Utku Yastıkcı’ya hem geçmiş yılları anlattı hem de Türk Futbolu hakkındaki düşüncelerini konuştu.
İşte Röportajın satır başları;
Merhabalar Cem Can, röportajımıza istersen futbola başlama hikayenle giriş yapalım. Nasıl başladın futbola?
Merhaba, ortaokula yeni başlamıştım, okul takımında oynarken Muharrem Uğur hoca beni Ankara Demirspor’a yollamıştı. 1-2 hafta kadar burada antrenmanlara katıldım. Devam edebileceğim söylendiğinde benden malzeme parası istediler. O zaman da bu parayı verecek durumumuz yoktu ve oradan ayrılmak zorunda kaldım. Daha sonra liseye giderken arkadaşlarımla Kavaklıdere amatör takımında oynamaya başlamıştık. 1 ay kadar sonra arkadaşlarım takımdan ayrılınca ben de ayrıldım. Oradan da Tunç Altındağ amatör takımına geçtim ve 2 sene oynadım. (Burada bir Yusuf dayımız vardı, bendeki emekleri çok fazladır.) 2 senenin sonunda Hameş Şentürk hoca beni Başkent Edaş takımına aldı. Bu takımda Türkiye finallerine kaldık. Oradaki performansımla o zamanki adıyla Egospor’a (şu an Bugsaşspor) transfer oldum ve ilk profesyonel sözleşmemi imzaladım. Futbola bu şekilde adım attım diyebilirim.
İlk profesyonel sezonundan biraz bahseder misin? Egospor’daki performansınla bir sonraki sene üst lige Ankara Demirspor’a transfer olduğunu görüyoruz. Bunun için neler söylersin?
Egospor’a Orhan Özdoğan hoca beni almıştı. Bana güvendi, oynattı ve o sezon 6 gol atıp 10 civarı asist yapmıştım. İlk sezonum için oldukça iyi bir performanstı. Bu performans sonrasında Ankara Demirspor takımının teklifini değerlendirerek oraya transfer oldum. Burada İsmail ve Semih hoca vardı. Beni bir önceki sezon hazırlık maçında beğendiklerini daha sonradan öğrendim. Ankara Demirspor’daki performansım ise 10 gol 15 asist civarında idi.
Bu dikkat çekici performansla birlikte 2.Lig’den Süper Lig’e İstanbulspor’a transfer oluyorsun. O an neler hissettiğini ve bu transferin hikayesinden biraz bahsedelim…
Dediğiniz gibi çok iyi performans sergilemiştim ve bu sayede, Ramazan Silin hocamın da katkılarıyla transferim gerçekleşti. Benim için çok önemli, heyecanlı ve gururlu bir andı. Sonuçta iki alt ligden İstanbulspor gibi önemli bir takıma transfer olmuştum. Kariyerim bu transferle birlikte farklı şekilde devam etti.
İstanbulspor’da Süper Lig’deki ilk maçın; sansasyonel bir maç olan Fenerbahçe’yi Kadıköy’de 3-0 yendiğiniz maç. Bu maç hakkında neler söylersin?
Teknik direktörümüz Aykut Kocaman’dı ve sezon öncesi kampta üzerime titriyordu, benimle çok ilgileniyordu diyebilirim. İyi de bir hazırlık dönemi geçirmiştim fakat o maçta ilk 11 oynayacağımı beklemiyordum diyebilirim. İyi bir kadromuz vardı, daha tecrübeli oyuncular, geçen seneden devam eden oyuncular vardı ve yedek kalacağımı düşünmüştüm. Ama kamptaki iyi performansımın bir nevi ödülünü alarak ilk 11’de sahaya çıktım ve 90 dakika oynadım. Kadroda kendimi görünce çok heyecanlanmıştım. Özellikle Saffet Akbaş abi benimle konuşarak sakin olmamı, hepsinin bu yoldan geçtiğini, sahadaki kimsenin benden üstün veya eksik olmadığını söyleyerek beni rahatlattı. Maçta da soğukkanlı bir şekilde oynadım ve takım olarak çok iyi bir maç çıkarttık. Maçtan önce tabi ki kazanmak istiyorduk, kazanabileceğimizi düşünüyorduk fakat 3-0’lık skoru kestirmek elbette çok zordu. Çok güzel bir galibiyetti ve maçtan sonra soyunma odasında büyük sevinç yaşamıştık. Ben de ilk maçımda unutulmaz bir maç yaşamıştım.
Bu maçla birlikte başlayan maceranda 348 Süper Lig maçında oynadın. Bu istikrarlı performans hakkında neler söylemek istersin?
Oldukça düzenli bir hayatım vardı. En geç 11’de uyur 7 gibi kalkardım. Evlendikten sonra da düzenli olan hayatım iyice düzene girdi. Kendime çok iyi bakıyordum. Yememe içmeme, uykuma, antrenmanlara oldukça fazla özen gösteriyordum. Antrenmanlar dışında haftada en az 3 gün ekstra bireysel antrenman ve salonda çalışmalar yapardım. Düzenli hayatımın ve ekstra çalışmalarımın çok yararını gördüm. Hala da görüyorum. Ayrıca Kayserispor’da oynarken bir dönem boks yapmıştım. Boksta da hiç fena değilimdir. (Gülüyor)
Profesyonel 3 ligimizde de oynamış biri olarak bu ligler arasındaki farkları nasıl değerlendirirsin?
Alt liglerdeki takımlarımızda maalesef maddi imkanların ve tesislerin yetersizliği göze çarpıyor. Maçlar daha mücadeleye ve güce dayalı oluyor. Pozisyon bilgisini ve taktik disiplinini geliştiren arkadaşlarımız da üst liglere gidiyor. Üst liglerde nispeten daha iyi futbol oynandığını, daha fazla taktik antrenman çalışıldığını ve maçların daha tempolu olduğunu söyleyebilirim.
Ülkemizdeki altyapı sistemi ve çok tartışılan yabancı sınırı hakkındaki görüşlerin neler?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum ben yabancıya karşı değilim, kötü yabancıya karşıyım. Gelen yabancılar ülke futbolumuza, ligimize, genç futbolcularımıza değer katacaksa tabi ki gelsin. Fakat bizim futbolcularımızdan iyi olmayan, sadece transfer etmiş olmak için getirilen, akılda soru işareti bıraktıran yabancılar gelmesin. Altyapı olarak da iyi futbolcular yetiştirdiğimizi fakat onlara seviye atlatamadığımızı düşünüyorum. Onlara daha fazla şans verip, onlarında daha fazla çalışması gerekiyor.
Birlikte oynadığın futbolculardan en iyi 11 yap dersek, nasıl bir kadro oluşturursun?
Michael Petkovic, Cem Can, Uche, Servet Çetin, Hayrettin Yerlikaya, Mehmet Yozgatlı, Güven Kocabaş, Soner Aydoğdu, Yasin Öztekin, Labinot Harbuzi, Mert Nobre.
Bu kadronun teknik direktörü kim seçersin?
Kesinlikle Aykut Kocaman. Çok çalışkan, işini fazlasıyla seviyor, kendini ve futbolcusunu sürekli geliştiren bir teknik direktör. Harika bir kişiliğe, karaktere sahip. Üst düzey bir teknik direktör diyebilirim.
Karşılıklı oynadığınb isimler içinde seni en çok zorlayan futbolcu kimdi?
Alex de Souza ve Ceyhun Eriş. Alex’in direkt golü düşünmesi, ceza sahsına koşuları beni epey zorlardı. Ceyhun ise maç içinde topla çok fazla ve başarılı bir şekilde mesafe kat ederdi. Dribblingi ve uzaktan şutları rakipler için büyük bir tehlikeydi. Bu onu savunması zor bir oyuncu haline getiriyordu. Ceyhun beni çok zorlasa da mücadelelerimizden genelde ben galip gelirdim. Hatta maç içinde bana “düş artık peşimden sülük gibi yapıştın” dediği çok olmuştur. (Gülüyor)
Unutamadığın maç ve gol hangileriydi?
2010-11 sezonunda Gençlerbirliği formasıyla Trabzonspor’a attığım gol. Topu orta sahada kapıp sürdükten sonra uzaktan çok iyi vurmuştum. Hem güzel bir goldü hem de oğlum doğmuştu. Hatta gol sevincimde parmağımla emzik yaparak oğluma ithaf etmiştim. O golü unutamam. Unutamadığım maç ise 2011-12 sezonunda Gençlerbirliği formasıyla Beşiktaş’a karşı ilk yarıyı 2-0 geride kapatmamıza rağmen 4-2 kazandığımız maç. Harika bir geri dönüşe imza atmıştık. Devre arasında kendi aramızda yaptığımız hararetli konuşmalar olmuştu ve faydasını ikinci yarı gördük, maçı aldık.
Futbolculuğu bırakmış kişiler genelde antrenörlük, sportif direktörlük ve futbolcu temsilciliği alanlarına yöneliyorlar. Sizin de futbolcu temsilciliği yaptığınızı biliyoruz. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?
Öncellikle şunu söylemeliyim ki bütün profesyonel liglerde maç izleyen bir ekibiz. Oldukça geniş bir oyuncu havuzumuz ve her ligden temsilciliğini yaptığımız birçok futbolcumuz var. Bu futbolculara gerekli gördüğümüz takdirde bireysel antrenör tutarak arzu ettiğimiz seviyeye çıkmalarına da yardımcı oluyoruz. Yaptığımız işi en iyi şekilde yaparak tercih edilen olma yolunda iyi bir şekilde ilerlemekteyiz.
Bu keyifli röportaj için teşekkür ederiz, gelecek hayatınızda ailenizle birlikte mutluluklar dileriz.
Teşekkür ederim. Çalışmalarınızı beğenerek takip ediyorum, sizlere de yayın hayatınızda başarılar dilerim.
HABER MERKEZİ