Daha önce de vurgulamıştık, hava koşulları merkezi ve yerel yöneticilerin en önemli müfettişleridir. Güzel toplantılar, festivaller, törenler elbette önemlidir ama daha çok göz önünde olmayan ama yaşam kalitesiyle çok ilgili olup, bir o kadar da pahalı olan altyapı hizmetleri, kötü hava koşullarında verirler asıl sınavlarını.
Elbette bu açıdan içinde bulunduğumuz Orta Anadolu sınava en sık tabi olan bölgedir. Ayazımız serttir. Bu da aslında pek romantik ve eğlenceli olan kar gerçeğini, birden bire buzlanmış yollar, artan kazalar ve düşme vakalarıyla hastanelere taşınan insanlar boyutuna taşır.
“Ankara: Soğuğu unutmuşum. Yalnız soğuğu mu? Duman grisi bir gökyüzünün, pencere diplerinde, ince ve kirli bir kar tozu halinde birikişini de! Herhangi bir kapıdan çıkar çıkmaz, buzlu ve kalın cam tabakalarına bindirir gibi, yalçın ve acımasız bir soğuğa bindiriyorsunuz. Öyle bir soğuk ki batı ve güney şehirlerinin en güzel yanını oluşturan o insanların birbirini süzmesini, birbiri için giyinip kuşanmasını, süslenip püslenmesini bıçak gibi kesip atıyor: Soğuğun basıncından herkes kendi içine çekilmiş, kimsenin kimseye aldırdığı yok! …1965’de Paris’de bıraktığım soğuğu, 1974’de Ankara’da buluyorum.” (İlhan, Attila (2002), Hangi Edebiyat, İş Bankası Yayınları, İstanbul, s.156)
Ama yine de doğanın bu beyaz örtüsünü severiz. Sonbaharın bir bir kahverengiye dönüştürdüğü yeşil parçalarını, kabarık beyaz bir yorgan gibi örter kar. Tarım için önemlidir, toprağın suyla incecik sızıntılarla buluşmasını sağlar. Bize de boz yerine bembeyaz bir ufuk sunar.
Elbette romantiktir yağan karın altında yürümek; günümüz fotoğraf çekmeye bayılan insanlarına hem fon sunar, hem de yağmur gibi değildir kar, eğer yağmaya devam ediyorsa, fotoğraf karelerinizde o da yer alır, kendi ışıltısı ile. Sadece bize mi, tabi en çok da çocuklara yarar. Yazın deniz sularını ayaklarınızda hissetmek ne ise kışın karı kocaman botların altında hissetmek, bu yumuşak yorgana düşmek, üstünü başını kara bulamak; kartopu savaşı yapmak, eğimli yerlerde hemen kaymanın yolunu bulmak da eğlencelidir.
melih Pekdemir de bu eğlenceyi bir kitabında şöyle ele alıyor: “Kar üzerinde ıslıkla söylenen bir şarkının keyfi başkadır. Becerikliysen, ayakkabılarının kardaki gıcırtıları ile ıslığına tempo bile tutarsın. Şarkının sözlerini içinden, ezgisini ıslığınla söylersen stereo müzik olur.” (Pekdemir, Melih (1993), Anne Bak Kral Çıplak, Başak Yayınları, İstanbul, s.175)
Hem İlhan’ın giyim konusundaki hassasiyetini paylaşmayı hem de Pekdemir’in önerdiği “stereo müzik” keyfini deneyimlemeyi çok istememe karşın, bu denli kar bile olmadan düşerek incittiğim kolum, beni daha da korkak kılıyor. Bu nedenle hem kıskançlıkla size öneriyorum karın keyfini çıkarmanızı, hem de bir eski belediyeci olarak bu romantizmi endişe olarak yaşayan belediyeci meslekdaşlarıma kolaylıklar diliyorum.