İNTİHARIN SUNDUĞU OLANAK
Biliyorum, berbat bir başlık seçtim bu hafta. Bana göre ölümün “en alçakça” gerçekleşme şeklidir. Beni tanıyanlar bilir, bu tür abartılı ve hakaretamiz ifadeler kullanmaktan özenle kaçınır, hep olaylar karşısında soğukkanlı olmaya çabalarım. Ama intiharın gidenlerden çok kalanlar için anlamı olduğunu gözlemleyeli beri, bu konuda çok netim. Hiç kimsenin bu tür bir cezayı hak ettiğini sanmıyorum.
Bu girişi bana yazdıran, ilimiz Karıncalı köyünden bir “genç”in, “babasını öldürdüğü yerde”, “kendisini astığı” yolundaki 08.10.2014 günlü haberimiz. Haberin tüm unsurları ayrı bir trajedi içeriyor ve ben sonucun ağır yükünü hazmetmeye çalışırken, detaylarını merak dahi etmiyorum.
Büyük Alman edebiyatçısı Herman Hesse, ünlü roman kahramanı Bozkırkurdu’na ilginç bir karar aldırır. Buna göre, Bozkırkurdu, 47 yaşındayken zararlı ama kendisine sık sık huzur veren, birazcık şakayla karışık bir karara varır ve 50. yaş gününü, kendine yaşamına son vermeye izin verebileceği gün olarak saptar. Yazara göre, bu kararı bir “acil çıkış” olarak gören karakteri, yaşam karşısında ayrı bir güç kazanır. Çünkü en uç acıya razı olabilen kişi, artık diğer acılardan daha az etkilenecektir.
“ O gün geldiğinde, ruhsal durumuna göre acil çıkışı kullanıp kullanmamaya karar verecekti. Başına ne gelirse gelsin, hastalık, yoksulluk, acı ya da düş kırıklığı, ancak belirli bir süre için çekecekti; birkaç yıl, birkaç ay ve giderek azalan günler kadar. Bu karardan sonra, eskiden onu derinden sarsacak acıları daha kolay ve daha kısa sürede atlatmaya başladı.” ((Hesse, Herman (1993), Bozkırkurdu, Çev. İris Kantemir, Afa Yay., 4. Baskı, İstanbul, s.46-47)
Bir teori olarak Hesse haklı görünüyor. Bizde buna, “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” diye örnek verebileceğimiz bir atasözümüz bile var. Ama kuşkusuz “ölüm” üzerine söylemlerde dikkatli olmak gerekiyor, bir belirsiz zaman ve duruma ait bir kavram olan ölüm, gerçekleşme anında artık hiçbirşeyi değiştiremeyeceğimiz bir düzey oluşturuyor.
Hele benim gibi, bilinçle intihara karar vermiş birinin, artık kurtarılamaz bir aşamada bulunduğunda, “yaşamak istiyorum, beni kurtarın” çığlıkları ile herkesin gözü önünde öldüğü bir örneği, çok yakınlarınızdan işitmişseniz, etkisi/hasarı çok daha kalıcı oluyor.
Özellikle sanat ve düşün camiasında çok yaygın olan intiharın bir güç mü yoksa güçsüzlük göstergesi mi olduğu tartışmasına girmeyeceğim. Bunun yerine Hesse’nin yaptığı yorumu aktarmayı daha işlevsel buluyorum. Şöyle diyor yazar:
“Her güçlülük bir zayıflığa dönüşebilir ya da tam tersi olabilir. Tipik bir “intihar eden kişi”, görünüşteki zayıflığında bir güç ve destek bulabilir; çoğu zaman da öyle olur. Harry de bunlardan biriydi. Ona benzer binlercesinin yaptığı gibi, ölüm yolunun ona her an açık olduğu düşüncesinde (gençlik düşlerini melankolik duygulu yapmacığı olarak değil) gerçekten avuntu ve güç buluyordu. Onun yapısında olan diğerleri gibi her sarsıntı, her acı ve her zor durum ölüm yoluyla kaçış isteği uyandırıyordu onda. Yavaş yavaş bu eğilimden gerçekten işe yarayacak bir yaşam felsefesi üretti. Acil çıkışın ona her zaman açık olduğu düşüncesine varması onu güçlendirdi; acıların ve zor durumların bedelinin ne olduğunu merak edip sonuna dek görme isteğine kapıldı. Bazen kendini çok kötü duyumsadığı anlarda, neredeyse gaddarca bir zevkle “bir insanın ne denli dayanabileceğini merak ediyorum. Dayanamama noktasına ulaştığımda çıkış kapısını açmam yeterli” diye düşünürdü. Aynı düşünce birçok “intihar eden kişi”ye olağandışı güç sağlar. Öte yandan, tüm “intihar eden kişi”ler, intiharın albenisine kapılıp intihar etmenin bir çıkış, ama birazcık bayağı ve beceriksizce bir çıkış olduğunu, yaşama yitik düşmenin, insanın kendi eliyle sonunu hazırlamasından daha soylu ve iyi bir yol olduğunu çok iyi bilirler. Bu bilgi yaşamından hoşnut diye nitelendirilen insanların kötü vicdanlarıyla aynı özden kaynaklanan bu huzursuzluklar, bazı “intihar eden kişiler”i bu isteme karşı sürekli bir savaşımla karşı karşıya bırakır”. s.46-47
Tüm “sınırlarda” gezenlerin bu savaştan galip çıkmaları dileğiyle…