BAYRAM TATİLİ
Bayramlar toplumsal uzlaşmanın en neşeli günleridir. İster milli olsunlar isterse dini, bir bütüne aidiyetimizi anımsatırlar. Kimi zaman o toplumun dışına çıkmak istesek de, kimi zaman daha sıkı bağlanmaya gereksinim duysak da; bayram günleri, kaçışın ve özümseyişin sınırlarını anımsatırlar.
Birçok şeyin arasında, bayramlar bir de tatili sunarlar elbet. Temposu giderek artan, baskısı devamlı yoğunlaşan bir yaşam tarzının, çalışma yaşamının bağlayıcı sınırlarının, kısa kaçamak olanaklarıdır tatiller.
Genel olarak tatil denildiğinde, yaz tatili akla gelse de, yaz tatillerinin içerikleri ise artık fazlasıyla kalıplaşmış olsa da, bayram tatilleri bu anlayışı çeşitlendirirler. Daha kısa zamana, daha yoğun program yapmak gerekir örneğin. Ya da hava koşullarına göre, “deniz, kum” olmadan geçirilen zamanı da tatil olarak algılayabilme perspektifini sunarlar.
Charles Baudelaıre, böyle bir günü anlatır, çocukların ve büyüklerinden gözünden:
“Amaçsız dolaşıyorlardı tatile çıkmış insanlar, her tarafa yayılmış, dağılmışlardı… Böyle günlerde insanlar her şeyi, acıyı ve işi unuturlar, sanki çocuklaşırlar. Küçükler için bir tatil günü, okul dehşetinin 24 saat ertelenmiş biçimidir. Büyükler için de yaşamlarındaki kötülük güçleriyle yapılmış bir ateşkes, evrensel anlaşmazlığa ve savaşıma verilmiş bir mola. (Baudelaıre, Charles (2008), Paris Kasveti, Çev.Hasan Anamur, Beki Haleva, Kırmızı Yayınları, İstanbul, s.147)
Elbette anahtar sözcüklerden biri, “tatillerde çocuklaşabilmek”tir. Hepimiz yaşarız bu ruh genişlemesi ve yaş küçülmesi duygusunu.
Bayramlar ise çocukluğu hissetmenin en katmanlı olanaklarını sunar bize. “Büyüklerin elinin öpülmesi” geleneği, hangi yaşta olursanız olun, sizin de yanında “küçük ve dolayısıyla çocuk” kalabileceğiniz bir kişiye şımarabilme şansını sunar.
Bir diğer yönü ise mutlaka “ah eski bayramlar!” iç çekişini yaşatmasıdır, her yaştan pek çok gence. Bu hayıflanmayı hissetmeden bayramı tam algılayamazsınız. Her iç çekişin bizi taşıdığı yer ise yine kendi çocukluğumuzdur.
Mesafelerin daha “kısa” olduğu, daha aynılaşmış yaşamları tükettiğimiz zamanların duygularını bugün aramak elbette zorlu bir çaba. Ama yine de olabildiğince bu fırsatı ucundan kıyısından yakalamaya çalışmak, gündelik endişe ve hırslardan uzaklaşabilmek gerek.
Elbette Baudelaire’in şair duygusallığı ile kurguladığı abartıda, “küçükler için okul dehşeti”, “büyükler için de yaşamlarındaki kötülük güçleriyle savaş” olarak tanımlanan hayat mücadelesi hepimizi belli oranda yıpratıyor.
İşte bu nedenle, bayramların sunduğu bu nefes aralığını iyi değerlendirmek gerekiyor.
Ziyaretlerin sunduğu çocuklaşma şansını, tatilde olmanın verdiği özgürlük duygusunu, paylaşmanın görkemini duyumsamanızı dilerim.
Bayramların bir de kutlama geleneğini, bayramın bitişten sonrasına da sarkıtabilen yapısını seviyorum. Hem zamanı kaçırma kaygısını aşmamızı sağlıyor, hem de bayramı duyumsama süresini uzatıyor.
Ben de bayramın sunduğu bu zarif olanağı kullanıyor ve herkesin geçmiş bayramı kutlu olsun diyorum.