ROMANYA’DA TARİHİN VE BUGÜNÜN SESLERİNİ ARAMAK

29 Eylül 2014
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
2313 defa okundu.
ROMANYA’DA TARİHİN VE BUGÜNÜN SESLERİNİ ARAMAK

ROMANYA’DA TARİHİN VE BUGÜNÜN SESLERİNİ ARAMAK

Bu hafta üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyelerinin bir kısmı ve bir de Tarih Fakültesi öğretim üyemiz ile Romanya’da, Academia Romana tarafından organize edilen Uluslar arası Sosyal Bilimler Kongresi’ne katılmak amacıyla Bükreş’te idik.

Kongrenin gerçekleşeceği bina, Palatauli Parlamento’daki Çavuşesku’nun efsane sarayının hemen yanında idi. İki binaya aynı anda uzaktan bakıldığında, kongrenin gerçekleştirileceği bina, adeta sarayın bir küçük örneği gibi duruyordu. Oysa kongre günü binanın önüne geldiğimizde, karşı karşıya kaldığımız görüntüsü öyle büyük geldi ki, ilk izlenim olarak yanlış yerde olduğumuzu, yüksek olasılıkla aynı isimli başka bir bina daha bulunduğunu düşündüm.

Ama sonunda bir yanlışlık olmadığını ancak binada bizim muhatap olduğumuz kurum dışında pek çok araştırma merkezi, enstitünün de hizmet verdiklerini anladık. Bina tüm bu kurumların büro ve konferans salonu vb gereksinimlerine yetecek kadar mekana sahipti.

Birçok paralel oturuma sahip olan konferansın organizatörleri profesyonel sorun çözücü yaklaşımları ve nazik tavırları ile bizi mutlu etmeyi başardılar.

Tarihin pek çok döneminin izlerini taşıyan kentin merkezinde, komünist dönemin ruhunu yansıtan devasa yapılar, soğuk yüzleriyle azametli duruşlarını koruyorlardı. Kentin ara sokakları ise eskimiş binalar ve bakımsız yollarla doluydu. Doğal yeşil dokusu muazzam güçlü ve yoğun olan kentin, “kentsel yeşil”i, yani insan eliyle oluşturulmuş park ve bahçeleri ise özensizdi.

Kent, tarihi, kültürü, sanatı ve birçok yönü ile pek çok şey söylese de en genel izlenimimi sorarsanız: tarihsel köklerindeki iktidarın güç ve ihtişamı ile gücün sönümlenmesi periyodunun çelişkisini sergilediğini söylerdim.

Bunun en somut örneği de Pentagon’dan sonra dünyanın en büyük ikinci resmi binası olma rekorunu elinde tutan 1100 odalı sarayın da bakımsız yüzyıllık taş binaların da aynı ülkeyi anlatması gerçeğiydi. Özellikle sivil mimarinin bu yorgun tablosu bana Kürşat Başar’ın yaptığı bir betimlemeyi anımsattı. Şöyle diyordu Başar:

“Bu kırık dökük ahşap evler, birbirine yaslanmış, sanki eski bir komşuluğun hatırına birbirinin omzuna başını koymuş, ancak böylece bunca yıldan sonra hala ayakta kalabilen bu evleri gördüğüm zaman ülkeme geldiğimi anlıyorum. Evleri de insanları gibi hep birbirine yaslanarak ayakta duran bir ülke.” (Kürşat Başar, İçimizdeki Müzik, s.162)

Keşiflerin ardı ardına gerçekleştirildiği ve her yeni tekniğin, insan yaşamını daha da kolaylaştırdığı bir tarihsel dönemi ifade eden modernizmin, bir felsefe olarak ortaya koyduğu en önemli ayırıcı yönü, “iyimserliği” idi. Bilime, gelişmeye duyulan heves, insanlığın her yeni teknolojik gelişmeyle daha iyiye, daha iyiye gideceğini varsayıyordu. Dönemin ideolojileri de bu nedenle, “daha iyi yaşam” konusunda çatışmalarını daha “sert” gerçekleştiriyorlardı.

Bugün ise “daha iyi yaşam” kavramının içeriği hemen her yerde aynı gerçekliği ifade ediyor gibi… “Daha iyi tüketebilmek” daha iyi yaşamdır diye düşünülüyor.

Romanya da bu anlayışa kendini kaptırmış ülkelerden biri gibi… Ama henüz beklenenle gerçekleşenin arasındaki büyük uçurumun şoku atlatılmış gibi görünmüyor. Tıpkı binaları gibi insanlarının da yaşlıları şaşkın ve kaderci bir tevekküle yönelmiş, gençlik ise ifadesiz ve otomatik olarak şartlanmış.IŞID’A KIRŞEHİR DESTEĞİ

Ülkemize göre kıyaslama yapmak ve “daha iyi” ya da “daha geri” skalasına sıkışmak ise istemiyorum. İnsanlığın değerlerini, ideolojilerini, toplumsal duyarlıklarını yansıtan “kent yapısı”nın detaylarında tarihi ve bugünü görerek, güzel Bükreş’ten ayrılıyoruz.

 

Anahtar Kelime: ,
YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN