Uğur Utku Atak
Minik sincap Nakaray, Uğur’un omzunda oturduğu yerden ilerisini işaret ederekUğur’un kulağına fısıldadı. ‘‘Hey! Buldum onu. Burası olsa gerek.’’ Uğur şaşkın bir ifadeyle ‘‘Nakaray, neden bahsediyorsun. İnan ki anlamadım.’’ Nakaray, Uğur’un kulağına fısıldayarak ‘‘Kâhin bize ne söylemişti, hatırlasana. Onun için ağacın dilinden anlayan adam. Ağaçların ulu hakanı diye bahsetmişti. Hatırladın mı?’’ Uğur, Nakaray’a ‘‘evet, hatırladım da. Hani nerede?’’ ‘‘işte bak şu sanat atölyesine içeride ağaç oymalarından yapılma birçok eser var.’’ ‘‘İyi ama içeride kimse yok ki’’ Nakaray kıkır kıkır gülerek ‘‘bak yerde oturmuş. Neşet Ertaş’ın resmini üç boyutlu olarak tablolaştırıyor. Resmin üzerinde de Hakan Öztürk yazıyor. Fark ettin mi?’’ Uğur bakışlarını Nakaray’ın işaret ettiği yere bakarken. ‘‘Evet, gördüm. Ağaçların dilinden anlayan, ağaçların ulu hakanı derken bunu mu kastediyordu sence? Bana hiç öyle gelmiyor ama yinede senin hislerine güveniyorum. Umarım tezin doğrudur. Şimdi içeriye giriyorum. Sen usulca sırt çantama gir. Sesini de çıkartma sakın. Dünyamızda konuşan bir sincapla karşılaşmak hiç kimsenin aklına, hayaline gelmez. Kısacası bu durum bir sorun yaratmasın.’’ Nakaray hemen sırt çantasına usulca girerken Uğur’da kapıdan içeriye adımını attı. Çalışan usta işine o kadar odaklanmıştı ki Uğur’u fark etmemişti bile. ‘‘Selamın aleyküm. Ağaçların ulu hakanı’’ Hakan usta, başını yaptığı işten kaldırırken gülümsedi. ‘‘Arkadaş sende kimsin? Bu kelimeyi epeyce bir zaman önce tuhaf giyimli yaşlı bir adam daha söylemişti. Hatta bana akla hayale gelmeyen bir şeylerde söylemişti.’’ Uğur, Hakan’ın yüzüne dikkatlice bakarken ‘‘ben Uğur, o yaşlı adam ise bir kâhindi. Sana neler anlattı. O sözler bizim için çok önemli.’’ Hakan, Uğur’u iyice süzdükten sonra ‘‘burada önemli olan size nasıl güveneceğim. Diyelim ki; size güvendim. Bildiklerimi size anlattım. Anlattığım şeyler size ne kadar faydalı olur bilemem. Belki de bunları size söylememeliyim. Hatta kesinlikle söylememeliyim. Bu arada sen bizim için önemli dedin. Siz kimsiniz? Ve de kaç kişisiniz?’’ Nakaray Uğur’un sırt çantasından çıkıp Hakan’a parmağıyla işaret ederek ‘‘biz gördüğün gibi iki kişiyiz. Neden söyleyemezsin.’’ Hakan bir an için olduğu yerde donakalmıştı.Uğur omzunun üzerinden Nakaray’a bakarak ‘‘adam dondu kaldı. Şimdi ne yapacağız. Aslında ben sana söylemiştim. Konuşan bir sincap görmek onu şok etkisi yaptı anlaşılan.’’
Hakan biraz daha öylece kalakaldıktan sonra oturduğu yerden doğrulurken elini minik sincaba uzatarak Nakaray ile tokalaştı. Ardından Uğur ile tokalaştıktan sonra yanı başındaki mindere oturmaları için eliyle işaret etti. Bir müddet şokun etkisini atlatamadı. Bu arada hiç mi hiç konuşmadı. Sonra kâhinin kendisini bir sincabın ziyaret edeceğini söylediğini anlattı. Az önce Uğur’a inanamadığını ancak sincabı görür görmez kendisini ziyarete geleceklerin onların olduğuna inandığını söyledi. Ardından oturduğu yerden kalkıp yaptığı eserlerini tek tek gösterdi. Ardından eserlerini anlattı. Özenle yaptığı işler Uğur’un ve Nakaray’ın gözlerinden kaçmamıştı zaten. Eserleri gerçekten çok güzeldi. El emeği göz nuru eserlerin hepsi de göz kamaştırıcı olağanüstü eserlerdi. Ardından yeniden sustu. Sonra eserleriyle adeta farklı bir dilde konuştu. Sonra Uğur ve Nakaray’a bakarak ‘‘biraz bekleyeceğiz’’ dedi. Gece vaktine kadar atölyede beklediler. Uğur ve Nakaray ne için bu kadar uzun süre beklediklerini bile bilmiyorlardı. Bu arada Hakan, Neşet Ertaş’ın ağaç oyması üzerinde çalışmaya devam ediyordu.
Gece yarısı olunca Hakan bir anda hareketlendi ‘‘hadi hep beraber dışarı çıkalım. Unutmadan şu kolyeyi boynuna takmalısın’’ diyerek Nakaray’a uzattı. Nakaray kolyeyi hemen boynuna taktı. Eski kolyede ulu bir çınar figürü vardı. Beraberce atölyeden çıktılar. Bir yüz metre kadar yürüdükten sonra Ahi Evran-ı Veli türbesinin bahçesindeki çınar ağacının yanına yaklaşırken Hakan konuşmadan eliyle Uğur ve Nakaray’ın geride durmaları için işaret etti. Bu arada onlara yaklaşıp fısıldayarak ‘‘siz etrafı kontrol edin. Bizi kimse görmemeli. Gelen olursa haber verin. Neler olacak inanın bende bilmiyorum. Ancak, bu iş çok tehlikeli olabilir.’’ Bu ara Uğur ve Nakaray etrafı kontrol ederken Hakan çınar ağacıyla anlaşılmayan bir şeyler konuştu. Ağaç sallanarak yapraklarıyla hışırdadı. Sanki ona cevap veriyordu. Bu acayip konuşma tamamlandıktan sonra ağacın gövdesine iki eliyle dokundu. Ardından ağaç ile kolye arasında inanılmaz bir ışık transferi gerçekleşti. Etraf gün gibi ışıdı. Bir kaç saniye içerisinde çınarın gövdesinde Hakan’ın çınara dokunduğu noktada bir kapı aralandı. Işığın tamamını ağaç hızla kendi içine çekti. Aydınlık önce ağacı muhteşem bir şekilde aydınlattı. Ardından o ışık huzmesi sadece kapının olduğu bölümle sınırlı kaldı. Hakan, Uğur ve Nakaray’a işaret ederek açılan kapıdan bir an önce girmelerini istedi. Bu ara kolye az da olsa ışık saçmaya devam ediyordu. Kapı ile kolye arasında inanılmaz ışık transferi hâlâ devam ediyordu. Uğur ve Nakaray Hakan’a teşekkür ederken Hakan ‘‘benim bildiğim şey sadece bu kadar. Allah yolunuzu açık etsin. Umarım kimse bizi görmemiştir. Unutmadan bir de bu var. Kâhin bunu sana vermemi özellikle tembihledi.’’ cebinden ilginç bir zarfı Nakaray’a uzattı.Bu ara Uğur zarfa doğru elini uzatırken Hakan zarfı geri çekti. ‘‘O zarf sana ait değil. Kâhin zarfı sincaba vermemi söyledi.’’ Uğur elini geri çekerken ister istemez biraz bozuldu. Ardından zarfı Nakaray aldı.Nakaray zarfı açmak için elini zarfın kapağına doğru hareket ettirince ‘‘Sakın ola ki şimdi açmayasın. Onu açacağınız an bunu yüreğinde bir sızıyla hissedeceksin. Kâhin bana tam anlamıyla böyle söyledi. Başka da hiçbir şey bilmiyorum inanın. Kâhinin söylediği gibi bende zarfı açmadım.’’ Bunun üzerine tokalaşıp helalleşip birbirlerinden ayrıldılar.Uğur ve Nakaray ağacın içinden açılan kapıdan aşağıya doğru merdivenlerden inerken Hakan ise evinin yolunu tutmuştu bile. Hakan içinden kimse bizi görmemiştir umarım diyerek dua ediyordu. Hakan dua ederken her şey eski haline dönmüştü bile. Hakan tanınmamak için karanlığın içinde yürürken şapkasını aşağıya doğru çekerek yüzünü kapatmaya çalışmış. Montunun yakalarını ise havaya kaldırmıştı. Tanınmamak için her şeyi yapmıştı aslında. Ancak bilmedikleri bir şey vardı. Adamın biri onların yaptıklarını görmüştü bile. Tehlikenin kokusu gecenin içine sinsice yayılıyordu. Belki de Hakan tehlikenin tamda ortasına düşmüştü. Kim bilir?
Uğur böceğiniz diyor ki!
Fantastik romanımın kahramanları Nakaray ve Uğur, Hakan Öztürk’ün sanat atölyesine kısa bir süre konuk oldular.
Aslında geçen gün Ahi Evran-ı Veli hazretlerinin türbesinin yanında Ahi çarşısının hemen arkasında sanat erbaplarına belediye tarafından kiraya verilmiş işyerlerini fark ettim. Birçok sanat erbabının mesleğine uygun işyerlerinden bir tanesi de ağaç oyma atölyesiydi. Küçük atölyede ağaç oyma sanatı eserlerindeki inceliklerini camekânın arkasından hayranlıkla seyrettim. Hatta içeriye girip sanat atölyesinde bu işi mükemmel bir şekilde icra eden genç bir arkadaşla karşılaştım. O an, Neşet Ertaş’ın resmini ahşap üzerine üç boyutlu olarak ıskarpela ile şekil veriyordu. İşine öyle dalmıştı ki, o an beni fark etmemişti bile. Bu işi yapmak her babayiğidin harcı değil elbet. Selam verdim. Kendisi ve işi hakkında biraz bilgi aldım. O işi ile ilgilenirken bende içeride bulunan eserlerini inceledim. Gerçekten muhteşemdi. Bu arada hayat hikâyesini dinledim. Hakan Öztürk, ağaç oyma sanatçımız Kırşehir ili Çiçekdağı ilçesi Büyükteflek köyünde doğmuş. Küçük yaşlarda bu sanatla amatörce ilgilenirken bu sanatçı ruhunu hiç kaybetmemiş. Halen bu sanatı severek yapıyor. Ben eserlerini gerçekten çok beğendim. Umarım sizlerde beğenirsiniz.
Belediyenin tahsis ettiği zanaatkârların bulunduğu bu alanı gezmenizi özellikle tavsiye ederim. Orada birçok mesleği icra edildiği sizlerinde seveceği güzel eserleri bulacağınıza eminim.
Ayrıca Ahi çarşısını öteki yanında da bazı kadınların el işlemeleri yaptığı ürünleri de görebilirsiniz. Orada el işlemeleri, çantalar, örgü işleri birçok sanatın izlerine rastlayacaksınız. Özellikle benim dikkatimi çeken ise örgü ile yapılıp dolduran üç boyutlu bebek ve hayvan figürleri vardı. Her biri harika görmenizi tavsiye ederim. Kim bilir? Kendinize bazı şeyleri alarak kendinizi şımartabilir veya sevdiklerinizi alıp onları sevindirebilirsiniz.
Ulu önderimiz atamız, ülkemizin kurtarıcısı ve medarı iftiharımız dünyanın saygı duyup şapka çıkardığı tek liderimiz M. Kemal Atatürk’ün dediği gibi;
‘‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş gibidir.’’